30.10.2006

Çanlar kimin için çalıyor? Elbette Hemingway için değil

6 Mart 1954 tarihli Yeni İnci Dergisinden
Çanlar kimin için çalıyor? Elbette Hemingway için değil..
Hemingway, şüphesiz zamanımızın en enteresan adamlarından biri. İngilizlerin, haklı olarak "General Onbaşı" dedikleri bu avantürist romancı, 2 yıldan beri Entebbe ile Juba arasında mecaradan maceraya atılıyor. Geçen gün, Uganda'nın Murchison Şelalesi bölgesinde bir uçak kazasına uğradı. Bindikleri ilk uçak düştü; ikinci uçak ateş aldı; bütün bunlara rağmen Hemingway ile karısı, sağ salim, burunları bile kanamaksızın tehlikeyi atlattılar.





"Çanlar Kimin İçin Çalıyor?" yazarı, bir tabiat kuvvetidir. Kat'iyen tehlikelerden korkmuyor; tehlikelerle karşılaşmaktan, tehlikelerle mücadele etmekten adeta sonsuz bir zevk duyuyor. Bunun sebebini kendisine sorarsanız, size şu cevabı verecektir: "Ben yaşadığımı, ancak tehlikeler içerisinde kaldığım zaman hissediyorum."

25.10.2006

Bayan de Gaulle, Sunay ve Eşini Nasıl Ağırladı?

13 Temmuz 1967 tarihli Hayat Dergisinden

Bayan de Gaulle, Sunay ve Eşini Nasıl Ağırladı?

Bütün Paris, Türk ve Fransız bayraklarıyla donanmış, şehir bir asırdan beri ilk defa bir Türk Devlet Başkanının ziyaretine hazırlanmıştı. Paris'teki Türk kolonisi mensupları ise günlerden beri, gece kıyafetleri, elbiseler, tayyörler, şapkalar ısmarlıyor, fraklar kiralıyordu.
















27 Haziran Salı günü General de Gaulle'ün özel Caravelle uçağından inen Cumhurbaşkanımız Cevdet Sunay ile Bayan Sunay'ı, merdiven başında bizzat Fransız Cumhurbaşkanı de Gaulle ve eşi karşılıyorlardı.



















İki Cumhurbaşkanı Elysee Sarayı'nın arabasına binerek şehre hareket ediyorlardı.





























Paris ziyareti, 3 gün gayet rahat ve samimi bir hava içinde geçecekti. Cumhurbaşkanımızın gerek General de Gaulle ile perşembe sabahı 3 saat süren konuşmalarında, gerekse Elysee Sarayı'nda ilk akşam verilen büyük resepsiyonda, daha sonra Türk Sefareti'nde de Gaulle ile eşi şerefine verilen yemekte ve operadaki galada devamlı bir dostluk havası esiyordu.








Cumhurbaşkanımız ve eşi Bayan Sunay, ayrıca Paris Belediye Sarayı'nda bütün kordiplomatiğin ve Türklerin de bulunduğu bir törende Belediye Meclisi azaları ile tanıştıktan sonra, Paris'in en eski ve güzel binalarından biri olan Hotel de Lauzun'de yemek yemişler, Adalet Bakanı Louis Joxe ve eşi tarafından Versailles Sarayı'nda verilen bir öğle yemeğinde ve Dışişleri Bakanı Couve de Murville ve eşi tarafından verilen bir akşam ziyafetinde hazır bulunmuşlardı.

24.10.2006

Dünya Evinde İki Can

17 Mayıs 1962 tarihli Hayat Dergisinden

Dünya Evinde İki Can
23 Eylül 1959 Pazar günü, Peşte'nin Nep Stadında Fenerbahçe ile Macar lig şampiyon takımı Csepel arasında oynanan maç, çekişmeli cereyan ederken, sahanın kenarında bir adam yanındakilere Can'ı göstererek Avrupa'nın her hangi bir takımında rahat rahat oynıyabileceğini söylüyordu. Maç Fenerbahçe'nin 3-2 galibiyeti ile bitmişti. Fenerbahçe'nin soyunma odasında bir bayram havası esiyordu. Galibiyetin sevinçli gürültüsü içinde bir sual birden ortalığı sessizliğe gömüverdi: "Can hanginiz?" Suali soran, saha kenarında konuşan adamdan başkası değildi. Sonra Can'a doğru ilerliyerek genç oyuncuyu tebrik etti. Futbol sahalarının ünlü Macar oyuncusu Hidegkuti ile Can Bartu böylece tanışmış oldular. Bu tanışma Can'ın Fiorentina'ya gitmesine sebep olmuştu.
Gene üç sene evvel Can Bartu bir lig maçında tribünde oturan bir beyazlı kızın bakışlarını fark ederek gözlerini ondan ayıramamıştı. Ne tesadüftür ki, Can'ın hayatını değiştiren bu iki hadise de futbol sahasında cereyan etmişti.
Can Bartu geçenlerde İstanbul'a gelerek evlenme işini gerçekleştirdi ve eşiyle (Oya Bartu) İtalya'ya döndü.

20.10.2006

Mayonun 160 yıllık hikayesi

14 Haziran 1962 tarihli Hayat Dergisinden



























O zamanlar plajın ne ismi vardı, ne de cismi. Florya, Salacak, Caddebostan, Suadiye, Küçüksu, Altınkum... Hepsinin yerinde yeller esiyordu.
Kadın, erkek, bugün olduğu gibi, cümbür cemaat denize girişini, aklının hayaline getiren yoktu.
Yabancı memleketlerdeki plajları duyan, macmualarda resimlerine raslıyan gençlerin; ateşi küllenmemiş yaşlıların, gözü süprüntülükte kalmış horozların içleri titrer, ağızları sulanırdı.
Haziran ayı geldi mi birkaç kıyı üzerinde tınazlar gibi tahta yığılır, çoğu çürük çarık, rengi kararık; bazıları da bıçkından yeni çıkmış, sapsarı, mis gibi çam kokan kaplamalar... Denize kazıklar çakılır, kayıklarda çıplak çıplak adamlar habire keser sallardı. Bunlar bir mevsimlik salaşpur deniz hamamlarını hazırlardı.
Kadınlar hamamının çevresi, üstü sımsıkı örtülü; tahtaların budakları bile iyice tıkalı idi. Buranın biletçisi, eğri, büğrü, gacır, gucur esniyen iskelenin başındaki klübede bulunurdu.
Giriş ücreti 60 para, loca 100 para, lüks localar 5 kuruştur. Hamamın bakıcıları hep Ermeni bayanlardandı. Bunların çoğunlukla belleri peştemallı idi.
Kadıköy'ün meşhur Tonton'u, Haydarpaşa'nın iki başlı, 21 numaralı Toraman'ı, tatil günleri elde, kucakta, memede, çoluk çocuk, kadın, erkek tıklım tıklım denize girecekleri taşırdı.
Kadınlar kısmının şamatası, kahkahası, curcuna ve yaygarası, cıvıl cıvıl sesleri, bu hamamların etraflarına erkekleri mıknatıs gibi çekerdi. Bu sesleri duymak, içeride, suya girenleri göz önüne getirerek tatlı tatlı hayal kurmak için hamama yakın kahveye, ağaç altına seğirtenler, kayığa binip, balık tutar gibi, açıklarda akıntıya kürek çekenler sayısızdı. Kenarcığından, kıyıcığından bir nazenini görmek için sıkıntılara katlanır, vartalar atlanırdı.











15.10.2006

Şöhretlere sorduk Kadın neye benzer?


22 Ağustos 1953 tarihli Cennet Dergisinden
KADIN NEYE BENZER?
"Cennet", her şöhrete bu suali sordu. Bunun cevabını aldı. Aşağıda, çeşitli düşüncelerin, kadını neye benzettiğine dair fikirlerini bulacaksınız:
Halide Pişkin:Bana böyle şey sorulur mu ayol? Bir şeye benzer elbet.
Ekrem Reşid Rey:Kadını, hiç bilmediğim bir şeye benzetmek isterdim. Ama, bilinmeyen şeyi nasıl tarif edebilirim?
Heyecan Başaran:Kadını, şair Orhan Veli misali "Rakı şişesinde bir balık"a benzetirim.
Orhan Boran:Kadını, iki şeye benzetirim. Biri yılan, diğeri de ilahe!
Tarık Gürcan:Kadının, bence lalettayin bir kadından farkı olmasa gerek.
Nihad Baysal:Kadın, Cennetin anahtarıdır.
İbrahim Solmaz:Kadın bence sadece kadındır. Onlardan kadınlıktan başka bir şey beklenmez.
Mücap Ofluoğlu:Bence kadın, çözülmesi imkansız bir problem.
Tevhit Bilge:Kadın, kadına benzer be birader.
Celal İnce:Şarkılarıma.
Ahmet Üstün: Bizim hanıma.
Osman Nihad:Bu ara cevap veremem, meşgulüm kardeşim. (Suali sorduğumuz yer:Degüstasion)
Eşref Şefik:Sergi Sarayından, spor haberlerini naklen verdiğim zaman içtiğim süte.
Şükran Süley:Kadın, çiçek gibidir. Ama soldurmadan bakmasını bilmeli.
Orhan Arıburnu: Kadın, kocasının katını döndüren çok sevimli bir mahluktur. Güzel ve şuh olması şartiyle.
Muammer Karaca:Bu ara, hiç bir şeye benzetemem azizim. Avrupa'dan döneyim, cevabı o zaman veririm.
Münir Özkul:Ben, kadını kendimden başka her şeye benzetirim.

13.10.2006

Cezayir Dramı

22 Mart 1962 tarihli Hayat Dergisinden

Cezayir Dramı
1831 yılına kadar Türk hakimiyeti altında bulunan Cezayir'in bu tarihten sonra Fransa tarafından işgal edilmesiyle bağımsızlık mücadelesi başlamıştı. Aradan geçen 131 yıl içinde bu gerginlik durmamış, zaman zaman kanlı ayaklanmalara yol açmıştır. İdari bakımdan dört Fransız vilayetine taksim edilmiş bulunan Cezayir'de durum bugün en had safhadadır. Cezayir konusundaki siyasi görüş Fransa'yı iki cepheye ayırmış bulunuyor. Resmi hükümet çevrelerinin mutedil tutumuna karşılık, General Salan'ın idare ettiği "Gizli Ordu", türlü şiddet hareketleriyle De Gaulle'ün siyasetini desteklemediğini göstermektedir. Uzlaşma konferanslarına rağmen, 600.000 nüfuslu Cezayir şehri bir cehennem halini almış bulunuyor. Günde ortalama 40 suikast yapılmakta, asgari 20 kişi can vermektedir.

8.10.2006

60 Binlik Türkan

7.4.1964 son baskı tarihli Peri Dergisinden










60 Binlik TÜRKAN
Anası söyledi, o söyledi. Aşık oldu. Darıldı. Barıştı. Yine darıldı. Yine barıştı. Nafaka için mahkemelere düştü. Ve bu sayede dolgun vücutlu, güzel gözlü, sıcak bakışlı -ki bütün şöhretini sadece bu bakışlarına borçludur- Türkan Şoray geçen yılın en fazla bahsedilen artisti oldu. Gürültü patırtı, dedikodu arasında sadece bir tek bomba prodüktörlerin kulağında patladı. Türkan, film başına 60.000 lira istiyor. Genç artistin 60 bin olmasa bile 40.000 lira gerçekten hakkı idi. Lakin normal zamanlarda bu kadar kesin konuşamazdı. Sırtını yakında evleneceği söylenen Rüçhan Adlı'ya dayaması ona rahatlık verdi. Maamafih prodüktörler yine şükretmelidir. Şoray, Rüçhan'dan daha zengin birisiyle evlenmeye hazırlansa idi film başına en az 100.000 lira isteyebilirdi.

4.10.2006

Yahya Kemal, Nobel Armağanını Neden Alamadı?

9 Şubat 1961 tarihli Hayat Dergisinden

Yahya Kemal, Nobel Armağanını Neden Alamadı?
RÖPORTAJ: SARA KORLE
...
"Yahya Kemal, birçok defa aşık olmuş, büyük aşklarını hiçbir zaman unutamamıştır. Hatta bazan karasevda derecesinde aşık olmaktan evlenmeye vakit bulamadığını söylerdi. Aşık olduğu kadınlar için yazdığı şiirler çoktur. Ses, Eski Mektep, Erenköyünde Bahar gibi."
Fuad Bayramoğlu'na sordum:
-Yahya Kemal'in eserleri kitap halinde toplanmadı. Siz kendisinin yakını idiniz. Bu hususta teşvik etmediniz mi?
-Yalnız ben değil, birçok dostları bu hususta onu zorladık, fakat kendisi daima ideal güzellik peşinde olduğu için bir türlü şiirlerini toparlayıp bastıramadı. Şayet neşretmeye karar verseydi, eserlerini iki kısma ayıracaktı. Eskileri "Eski şiirin rüzgarıyla", yenileri ise "Kendi Gök Kubbemiz" diye isimlendirerek basacaktı. Ancak, yetmiş kadar şiirinin bitmediğini vesile yapar, bunlara "kafamdaki dikenler" derdi. Bunları ölümünden evvel bitirebilmiş ve neşretmiştir. Bir vakitler Türkiye'de İsveç sefiri olarak bulunan Eric von Post, Yahya Kemal'e Nobel Armağanını verdirebilmek için çok uğraştı, fakat galiba şiirlerinin tümü neşredilmemiş olduğu için bunu yapamadı. Yahya Kemal, İran edebiyatını beğenirdi, Hafız'a hayrandı, fakat Nedim'e aşıktı ve İran edebiyatında öyle bir şairin bulunmadığını söylerdi. Kendisi, Ömer Hayyam'ın rübailerini tercüme etmiş, fakat bunlar basılmamıştır. Yahya Kemal'e göre Hayyam yalnız Türkçe'ye tercüme edilebilirdi. İran edebiyatı hakkındaki konuşmalarımızdan ekseriya "Gönül" gazelinin şu son beytini tekrarlardık:
Kemal Hafız'a hayran, Fuad Hayyam'a
Suhande faris-i meydan olur gönül gönüle
...

1.10.2006

Geçen hafta neler oldu


















16 Kasım 1956 tarihli Hafta Dergisinden